22 Mayıs 2008 Perşembe

"ne olacak bu İzmir Reklamcılığının hali"

Bir mesleği yücelten o mesleğin eğitimini almış kendini o alanda yetiştirmiş bireylerin varlığıdır. Mesleği icra edenlerin geneline baktığınızda eğer eğitimini almış kişilerin sayısı diğerlerine denk değilse o mesleğin gelişimi sekteye uğrayacaktır ya da uğramıştır. En önemlisi yönetici kadrosunda yer alanlar eğer o mesleğin gerektirdiği bilgi birikimine sahip değilse, eğitimini almadığı gibi bundan rahatsızda olmuyorsa o sektörün gelişimi mümkün değildir.

Ticarette para kazanmak esastır. Kazanç getiren sektörlere girişimcilerin yönelmemesi düşünülemez lakin genelde ülkemizde özelde ise İzmir’de reklamcılık sektörüne girenlerin ve herhangi bir birikime sahip olmadan yöneticilik yapanların sayısı azımsanamayacak durumdadır. Bir de birçok mesleği icra etmek için konan kısıtlamaların hiçbiri bu meslekte şart koşulmadığından “parası” olan herkesin "ajans başkanı" olması sıradan bir durum haline gelmiştir. Buna, reklama ve reklamcılığa “cehaletinden” gerekli önemi vermeyen reklamverenler eklendiğinde…. İşte İzmir Reklamcılık Sektörü.

Bu meslekte uzun yıllarım geçmedi, “henüz” fakat bu süre zarfında “maruz kaldığım en yüksek frekanslı reklam metni” –ne olacak bu İzmir Reklamcılığının hali- oldu. Yahu sanki bu lafı edenler ne bu mesleği yapıyor ne de İzmir’de yaşıyor. Maalesef bu durum bu cümleyi kuranlarla kronikleşip sektörü zayıf düşürüyor. Herkes birbirine ne olacağını soruyor lakin atılan birkaç isteksiz adım dışında ne yürümeye ne de koşmaya kimsenin niyeti yok. Beni en çok şaşırtan ve kimi zaman kızdıran ise on beş yirmi yıldır İzmir’de reklamcılık yapan “mangalda kül bırakmayan” reklamcılarda İzmir reklam sektörünü acımasızca eleştiriyor. Sanki İzmir reklamcılığının bu durumda olmasında hiç etkileri yok. Sanki İzmir’de bu mesleği icra edenler onlar değil. Elbetteki İzmir ekonomisinin içinde bulunduğu kısır döngüyü göz ardı etmiyorum lakin on beş yıl önce İstanbul’a gitmeleri ile yakınılan “büyük firmaların” İzmir’de iken yaptıkları reklam çalışmalarında ne kadar başarı yakalandı ya da reklam ajansı tercihlerini İzmir’den yana kullanmaları için ne çaba harcandı. İzmir’in “zengin” firmaları İstanbul’la çalışmayı başarıyorken (mesafe varken) neden hiçbir İstanbul firması İzmir’e dönüp bakmıyor. Unutmayalım ki Amerika’nın dev firmaları Hollanda’nın “sokak arası ajansları” ile çok başarılı çalışmalara imza atabiliyor.

Diğer taraftan İzmir’in neredeyse tüm sektörlerindeki İstanbul hayranlığı bu şehri “koloni” haline getirecek seviyeye ulaştı. İstanbul ekonomisi ile kıyaslama yapmak kimsenin cesaret edemeyeceği bir durum tabiî ki. Nüfus yeterli zaten gerekli izahlara. Bu nedenle İstanbul’un büyüklüğünü konuşmak kaçınılmaz ama hayranlık duyarak kendimizi aciz hissetmek kendimize yazık etmektir. İzmir kafesinin içinden çıkmayan reklamcılar birkaç fuar ziyareti için gittikleri İstanbul’u hayranlıkla “seyredip” geri dönüyor ve bu hayranlık zaten çok az olan azmi de silip süpürüyor.

60’lı yılların yeşil parkasına yüklenen anlam ve yaratılan simgeyle baş edemeyen günümüz gençliği gibi o başarıya ulaşamayacağını, İstanbul’dan pay kapamayacağını düşünen reklamcılarımızda en bu gençlik gibi silinip gidiyor sektörü de peşine takarak. Değil pay kapmak bunun bahsinden bile korkan reklamcılarımız aynı zamanda nasıl bir medeni cesaret örneği ise İzmir reklamcılığını eleştiriyor.

İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem DEMİRTAŞ “kendince” İzmir için logo çalıştırmış. Bu olayın doğruluğu yanlışlığı konusunda bir polemiğe dahil olmak istemiyorum lakin şunu da atlamamak gerek ki kimse bunu sormuyor, Ekrem DEMİRTAŞ’ı eleştiren reklamcılarımız Ekrem DEMİRTAŞ’ın düşündüğünü düşünemedi mi bunca zamandır? Böyle bir çalışmanın projesini hazırlayıp “yetkili” kurumlara iletemedi mi de şimdi birden biz biliriz havasına kapıldı. Yoksa bir “kazancın” olamayacağını düşünüp uğraşmak mı istemediler. Peki ya böyle değilse ve durum bundan daha acı ise. Desem ki İzmir reklamcıları, para odaklı çalışır ve bu odaklanma ortada ne bir yaratıcık bırakır ne de bir araştırma. yaratıcılığın ise sadece grafik tasarım üzerinden olabileceğine hükmetmiştir. Ne sektör araştırması yapar, ne strajeyi planlar. Müşterisinden talep gelene kadar reklam talebi yaratmayı bilmez ya da beceremez veya o kadar tembeldir ki uğraşmaz bile. Sonra müşterisi kaçmasın diye fiyat rekabetine girer ve emeğini ucuzlaştırır. En kötüsü de para kazanamamaya başlayınca “ne olsa yaparım”a başlar. Ortada ne uzmanlık kalır ne profesyonellik. İşte İzmir’in reklamcılık sektörü ve büyük firmalar o yüzden dönüp bakmaz İzmir’e. Ne dersiniz? Haklılık payı var mıdır bu yargının?

Kimsenin dile getirmediği belki de en önemli konu İzmir reklam sektörüne nitelikli eleman “yetiştiren” kurumların durumudur. Daha birkaç yıl öncesine kadar İzmir’e reklamcı yetiştiren tek üniversite Ege idi. Peki bu sektörün bu durumundan hiç mi pay almayacaktır Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi. Reklam yazarının ne iş yaptığını, sanat yönetmeninin ne gibi vasıflara sahip olabileceğini, kreatif direktörün kim olduğunu, müşteri ilişiklerinin ne gibi sorumluluklar yüklendiğini, strateji planlamanın ne için var olduğunu bilmeden mezun olan ve olduğu günden itibarense onca süre aldığı gazla hemen yöneticiliğe soyunan yüzlerce iletişimci, halkla ilişkilerci, tanıtımcının bu durumundan hiç mi sorumlu değildir bu fakülte. Neden İzmir’de iletişim mezunu olup da reklamcılık alanında çalışanların sayısının bu denli az olduğunu düşündünüz mü hiç? Neden mezun olanlar her türlü “alakasız işi yapmaya kendini yetkin görürken reklamcılığın yanından geçmiyor. Reklamcılığın “güzel sanatlar” tekelinde olduğu bir şehirde sanat yapmak reklam yapmanın önüne geçer ve geçecektir elbette. Yapılan sanatı reklama yöneltecek olan reklamcılık eğitimi alan kişilerdir. Bunca yaratıcı tasarımların reklam değeri taşıması için “birileri” tasarımcıları yönlendirmelidir. Zira “güzel sanatlar” reklam eğitimi değil sanat eğitimi vermektedir ama yaratıcılığı sadece grafik tasarımda gören zihniyet sanat yapmaya da devam etmektedir. Bununla birlikte yeni yetişenleri küçümseyen “az eğitimci, çok ukala” reklamcılarımız “çok bilen, az paylaşan” tavırları ile sektörün geleceğine de zerre fayda sunmamaktadır. Adına stajyer denen ve işi ayak işleri olarak belirlenen onlarca yeni mezun maalesef markanın ne olduğunu bilmeyen insanların yanında reklamcılık öğrenmeye çalışıyor. Daha işe başlamadan ufku ve içi daralan bu gençlerden ne bekliyor acaba İzmir reklamcılığı?

Kendini reklamverene anlatamayan, reklam verenin doğrusunu yanlışını ayırt edemeyen ve yanlışını görünce uyarmaktan korkan, çağı takip etmeyen etse de ajansına bu yenilikleri sokamayan, gördükleri ve yaşadıkları doğrultusunda kendisinden “iyi” reklamcı olamayacağına kanaat getirmiş, “yeni”leri hep küçümseyen, birbiriyle sürekli kavga etmesini geçtim kendisi ile bir türlü barışamayan ve İzmir’in reklamcılığının mevcut durumdan kendisine hiç pay çıkarmayan sorumluluk duymayan “büyük” reklamcılarımız, bir kez daha düşünün. İzmir’in bugününü yaratan geçmişi değil midir ve bu geçmiş siz değil misiniz?


(Tüm bunlardan bahsederken kendini reklamcılık alanında gerçekten yetiştirmiş insanların bu söylediklerimden gocunmayacağından eminim. Okul okumakla adam olunmuyor der büyüklerimiz ve okul okumak sadece okula gitmekle de olmuyor elbette)

Google